Ocak 31, 2012

Kurabiye :)

Hep hayallerimden bahsetmeyi istemem ama daha önce de söylediğim gibi zaman zaman engel olamıyorum. İstemsiz olarak kendimi hayal dünyamı inşa ederken buluyorum. Mesela bugün kurabiyelere kafayı taktım. Bi cafe sahibi olsam. Küçük tabureli masalar,masalarda minik vazolar,ufak tefek detaylar. 


                                        


Çay,kahve,şarap,likör gibi içeceklerin yanında leziz kurabiyeler ikram edilebilir. Özel günler için kutlamalar yapılabilir. Mesela arkadaş toplantıları,doğum,nişan,düğün veya diğer özel günler için birbirinden farklı kurabiyeler yapılabilir. Ferah olan ortam piyanoyla daha hoş bi ambians haline getirilebilir. 


Reklam için bile ne kadar hoş bir düşünce..





Yılbaşı gibi özel konseptler oluşturulabilir.



Ya da sevgililer günü :)


Bir kaç süslemeyle gönüllere,gözlere ve midelere hitap edilebilir.
Bir gün bu hayalim gerçek olursa kurabiyeleriniz benden :)



Ocak 29, 2012

Doz Aşımı


En yalnız hissettiğim anlarda dinlediğim şarkılardan birisidir. Yarım yamalak anladığımdandır belki de bilmiyorum ama düşünmeme de fırsat veren bir şarkı aynı zamanda. Gözümü kapattığımda yükseklerden düşüşümü görürüm hep nedense. Belki de hissettiklerimin hep uçlarda gezmesinden kaynaklanıyor bu. Ortası yok bende. Bu zamana kadar hiç " Aman bi şekilde hallolur nasıl olsa " diyemedim mesela. Ya da ne biliyim bunu da azcık seviyim,bundan da azcık nefret ediyim yok. Her zaman iyi değil bu kadar uçlarda gezinmek. Bir gün gelip de tökezlersem,ne derece yukardan dibe vuracağımı kestiremiyorum. Arada bir aşağıya doğru bakınca kendimi frenlemem gerektiğini fark ediyorum ama.. Nafile. Huy işte vazgeçemiyor insan. Çok bağlanmak,çok sevmek,çok alışmak,çok sahiplenmek,aşırı nefret,aşırı alınganlık vs.. Bunlar hep bana aitler. İnsanın kendini bilmesi de iyi tabi. Belki de sıradanlaşmamı engelliyor bütün bu duygular. Ben de herkes gibi dozunda yaşasaydım bazı şeyleri bi farkım kalmazdı dimi ama ? Ya da kendimi böyle avutmasaydım..


( Unutmadan;bugün etkisinde kaldığım resim. Böyle bir gökyüzüm olsa ne de güzel olurdu..)




Ocak 27, 2012

Umut



Kelimelerimi de bitirdim artık. Bir şey diyecek gücümün de tükendiğinin farkındayım. Neye tutunacağıma bile karar veremez bi hale gelip,içimde kalan umut kırıntılarına tutunmaya çabalıyorum. Pencerenin önünde oturup,geleceğimden bir kare görebilmeyi bekliyorum. Geriye kalan gücümle dua etmeye çalışıyorum. Çok şey değil istediğim. Yalnızca tek bir kare görmek istiyorum. Biliyorum herkes ister bunu ama içimden gelen bu isteği durduramaz hale gelince artık yalvarır hale geliyorum. Dışarda akan hayata tamamen umursamaz,boş gözlerle bakıyorum. Artık bencilim. Yalnızca sonumun nereye varacağını merak ediyorum. Okul biter mi bitmez mi bilmek,sonrası için bi adım atabilmek ve artık olmasını istediklerimin gerçekleştiğini görmeye ihtiyacım var. Çok büyük idealleri,hayalleri olan birisi değilim. İstediklerim hep küçük şeyler. Bunca zaman bunlarla mutlu olabildiysem bundan sonra da küçük mutlulukların peşinden koşacağımı biliyorum. Küçük bir kağıt parçasını,bir defter sayfasını,bir tokayı,ucu kırık bir kalemi bile yıllarca saklayabilen bensem,yine küçücük hayallerimle,hayattan istediğim ufacık bir umutla mutlu olabilirim. Böyle saatlerce pencereden  bakmam gerekiyorsa,aylarca yıllarca beklemem gerekiyorsa da beklerim. Yeter ki bu dünyadaki cenneti görebileyim..


Ocak 25, 2012

Incendies



Bazı filmler vardır. İzlediğinizde gözyaşlarınız sel olur akar. Durduramazsınız içinizden gelen duyguları. Ama bazı filmler de vardır,konusundaki dram öylesine yoğundur ki gözyaşlarınız bile donar kalır. Bu da tam öyle bir film. Şahsi fikrim izlediğim en iyi dram filmlerinden birisi olduğu yönünde. Oyuncular,yönetmen,müzikler.. Çok sıradan gibi duran ama bir anda insanı beyninden vuran bir film. 

Başrol oyuncusu Lubna Azabal. Nam-ı diğer Nawal Marwan. 

Toplamda 11 dalda ödül kazanmış olan bu film,Wajdi Mouawad’ın oyunundan beyazperdeye aktarılan bir yapım. Dram,gizem ve savaş olarak kategorilendirilmiş. Orta doğu kökenli olan Nawal Marwan'ın ikizleri annelerinin vasiyeti üzerine o topraklara giderek geçmişlerini araştırırlar. Karşılaştıkları her gerçek birer tokat gibi vurur yüzlerine. 
Geçmişte çekilen acılar,orta doğudaki savaşın soğuk yüzü bir kez daha açığa çıkar. 

    ( Filmden bir kaç kare.. )

Uzun uğraşlar sonucu annelerinin geçmişine ulaşan ikizler,tıpkı anneleri gibi hayattan büyük bir darbe de yeseler ayakta durmak zorundadırlar. 

" Yine de bir arada olmak güzeldir. " - Nawal Marwan..

İzlenmesini şiddetle tavsiye ettiğim çok başarılı bir dram filmi. 
Şimdiden iyi seyirler..

Trailer :

Nasıl bir ev istediğimi düşününce gözümün önüne gelen birkaç kare var. Neden bu düşüncenin aklıma düştüğünü de bilmeden,sorgulamaya fırsat kalmadan,aniden beliren üç beş kare..
Mesela ateşin rengini de çıtırtısını da sevdiğimden bir şöminem olsun isterdim. Olmazsa olmaz bir de şömine önü koltuğum. Ateşin renginde gördüğüm hayallerim de olmalı. Daha uyumadan bana düş gösterebilecek kadar ahenkle yanmalı ateşi. Çıtırtılar huzurun sessizliğini bölmeli. 
Taş olan detaylar her zaman doğallığı da anımsattığından böyle bir tercihim olabilir. Pembe de fena olmamış hani ama karşılıklı koltukta oturabilecek bir hoş sohbet de ister gönül.. 

Küçük mumlar da olsun. Fazla aydınlık seven birisi olmadığımdan,loş odaya renk versinler. Kokulu bile olabilir hatta. 
Bunları çok beğenmiştim. Neden almadığımı hatırlamasam da bulup alabilirim bence yeniden :)
Kahve kokar mı bilmem yanınca ama görüntüsü de cezbedici. 
Hep sonbaharda kalmalı mevsim. Rüzgar esmeli,yapraklar uçuşmalı,sarıyla yeşil birbirine karışıp,kırmızının tonlarıyla hayat bulmalı. Güneş fazla yakmadan tenini okşamalı. Temiz hava ciğerlerine dolup,başını döndürebilmeli.
 Öyle bir yerde olmalı ki evim,penceresi sonsuzluğa bakmalı. Dışarıya bakarken görebileceklerimi ne ben hayal edebilmeliyim,ne de gördüklerimin sonu gelmeli. Her bakışta yeniden doğabileceğim bir manzarası olmalı. 
İnsan hayalleriyle yaşarmış. Daha sayfalarca şey yazabilirim buraya hayalimdeki evle ilgili. Ama ne kadar çok şey istersem hep en azıyla mutlu olmam gerektiğini hayat bana öğrettiğinden beri,hayal kurup tebessüm etmekle yetinmeye devam ediyorum. 
Bütün bunlar bir yana içinde mutluluktan ayaklarımın yere basmayacağı tek göz bir evim olsun,sevdiklerim yanımda olsun,başımı yasladığımda güveni hissedebileyim yeter. Sonu gelmeyen hayallerimi de unutmadan tabi..

Ocak 24, 2012

24 Ocak 1993



Senin gibi nicelerini kaybettik. Her defasında bir kere daha vurulduk,düştük yerlere. Senin gidişin de diğerleri gibi dağladı ciğerimizi. Hain pusulara kurban ettik UĞURlarımızı. Pes etmek değildi bize yakışan. Her düşüşte bir kez daha kalktık ayağa ve devam ettik bayrak yarışına. Tam da senin dediğin gibi;her parçandan yeni bir UĞUR doğdu. Bıraktığın yerden devam etti koşuya. Ardından yürüdü binlercesi. İçinde sönmeyen ateşlerle mücadele etti. Susturulamadı. Yıldırılamadı. 
Bu ülkede UĞURlar tükenmedikçe,davan son bulmayacak. 

SEN ÖLMEDİN Kİ..




Ocak 18, 2012

Bu Köşedeki Adam

 Sene 2000 ve sen demişsin ki ;

" Kör kuyunun 1915 metre dibindesiniz,yukarıda,kuyunun ağzında ışığı görüyorsunuz. İçinizden birileri.'Ümidini kesme,dayan,birgün o ışığa kavuşacağız.' diyor,güya sizi ayakta tutmaya çalışıyor. Oysa bir başka yolu daha var uzanmanın. Kuyuyu tırmanmaya çalışmak. İşte bu fırsat doğmuş,ama hala birileri,sizi o kuyunun tarihsel derinliğinde tutabilmek için aynı vaazı inatla tekrarlıyorlar. "

Biz senin yürekliliğinden ve tertemiz yüreğinden aldığımız cesaretle o kuyuyu tırmanmaya söz veriyoruz. " Türkiyeliyim. Ermeniyim. İliklerime kadar Anadoluluyum." diye bağırarak,ardından yürüyoruz. Şimdi kuyunun ağzındaki ışık sensin. Sana ulaşmak için savaşıyoruz. Yolumuz,yolun açık olsun..


Foto.



Bir fotoğraf yetiyormuş bazen bir çok duyguyu aynı anda hissetmene. Gerçekten yetiyormuş. Nefret,hüzün,yalan söylenmişlik,aldatılmışlık. Hepsini tek bir fotoğrafta görebilmenin garipliği. Hala aklına geldikçe sinirlenip,etrafındakileri kırıp dökme isteği. Böyle silmekle falan yetinemiyorum. Ellerimle hissedebilmeliyim bu fotoğrafı. Zerrelerine ayırmalıyım. İçime sinmeli. Hatıralarımı da bu fotoğrafın parçalarıyla beraber çöpe atmalıyım. Derin bir oh çekip sigaramı keyifle içmeli,alaycı bir tavırla gülümseyip,geçmeliyim. 

Ocak 10, 2012

Karalamacalar

Ben her geçen gün sana azaldım. Sense gittikçe çoğalıyordun kendi hayatında. Gençliğimi öldürdüm ben senin yokluğunda. Hala sana yaşlanıyorum,sevginle büyüyorum. Boynuma geçirilmiş bir urgan gibisin,en ufak bir adımda boğuluyorum. Ellerim,gözlerim,dizlerim bağlı. Ne sana gelebiliyorum,ne senden gidebiliyorum.
.
.
.
.

Yine de en güzel hislerdin sen. Kelimelere dökmeye cesaret edemeyeceğim kadar kırılgan,dokunsam parçalarına ayrılabilecek kadar hassas. Dokunmaya kıyamadığım,bana dokunduğunda kalbimi o an orada bıraktığım. Zamanın durduğunu bir tek seninleyken farkedebildim ben. Gözlerime baktığında ışıkların söndüğünü gördüm. Tek aydınlığımdın,en büyük karanlığım oldun. En karanlığıma sakladım seni,kimseler bulamadı.
.
.
.
.

Hep sahte hüzünlerim oldu. Tek gerçek hüznüm sendin. Ama ben kana kana hüznümü bile yaşayamadım...